Güzel olduğu kadar çalkantılı bir geçmişe sahip Kıbrıs adamızda,  birçoklarımız gibi ben de, hep en üst gündem olarak karşımızda duran “Kıbrıs Sorunu” ile büyüdüm.  Önemsizdir demiyorum ama tüm çabalara rağmen, bu soruna çözüm bulmadan süregelen çeşitli gelişmelerle hayat devam etmiştir adamızda. Ne var ki, okullarımızda okutulan Kıbrıs Tarihi kitaplarında veya anlatılan derslerde birçok yaşıtım hemcinslerim gibi büyürken hayatımızda büyük etken olan nenelerim ve dedelerimi bulamadım ben bu anlatılanlar arasında. Afrika kökenli bir kız çocuğu olmanın farkındalığında büyürken, kitaplardaki ve sınıflardaki anlatımlarda eksikliğini hissettim büyüklerimin hikayelerinin.

1999 yılı şubatında benim ve  ailemiz için siyahlığın can damarı olarak gördüğüm dedemi (baba tarafı) 97 yaşında  Kıbrıs’ta, akabine kırklanmasından sonra da Londra’da amcamı kaybettim.  1997 yılından beri, Ingilterede kendim için kullanıp sahiplendiğim “Türkçe konuşan Siyah Kıbrıslı” tanımının benzerini,  başkaları tarafından da benimsenip, benimsenmediğini araştırmak için kolları sıvadım. 2000 yılında da yola koyulup Kıbrıs’a geri dönüş yaptım. O tarihten itibaren hem bir sanatçı  hem de araştırmacı yazar olarak, yaptığım çalışmalar, görsel sergi, yazılı araştırma, sunum, gazete ve dergi makaleleri, televizyon ve radyo röportajları olarak çeşitli ortamlarda paylaşılarak günümüze dek devam etti.

Resmi tarihin dışında bırakılan bu grupla ilgili hikayeleri ortaya çıkarmak için kullandığım ana yöntem alternatif tarihin en büyük aracı olan sözlü tarihtir. Bu bağlamda sözü edilen süreç içinde ikiyüzden fazla kişiyle konuşup elliye yakın söyleşi yaptım, mümkün oldukça eski fotoğraflar toplayıp yaşayanların fotoğraflarını çektim. 2005 yılı mayısında Lefkoşadaki “İnanç Sıçramaları” adlı uluslararası etkinlikte yer alan “Connections/Bizler” sergimde 240 tane böylesi fotoğrafa yer verilmişti 15 sözlü söyleşi eşliğinde. Aynı yıl, eşit zamanlı olarak, çalışmalarımın tarihçesini ve planlarımı anlatattığım, fotoraflarımı gösterdiğim bir söyleşimin de videosu sergilenmişti. Bu etkinlik,  Kıbrıs’ın güneyindeki Lefkoşa sanat merkezindeki gerçekleştirilmişti.

Bulduklarım Kıbrıs adasında günümüze kadar gelen ailelerin kökenlerinin en az 1700’lü yıllara dayandığı, 1900lü yılların başına kadar,  Mısır, Sudan, eski Habeşistan ve Etiopya, Fildişi sahilleri, Sahara, Nil nehri kıyıları gibi Afrikanın çeşitli yerlerinden olduğununa işaret etmektedir. Adamızda Osmanlı ve İngiliz dönemlerine rast gelen bu yıllar arasında farklı sayılarda insan bu ülkelerden gerek esir olarak satın alınmış, ev ve çiftliklerde çalıştırılmak üzere kiralanmış, hacce giderken çalınmış,  besleme olarak aile yanlarına alınmış, geçerken limanlarımızda mola veren gemilerden inip/kaçıp,  gerekse de kendileri çalışmak için özgür bireyler olarak adamıza getirilmiş veya gelmişlerdir.

Çiftliklerde çalıştırılmak için getirilenlerin büyük bir çoğunluğu, Limasol limanından adaya giriş yapıp, Piskobudaki şeker kamışı tarlalarında işe koşulurken, orada “sorun çıkaranlar” Hirsofudaki sözde altın madenlerinde çalıştırılmak üzere gönderilmişlerdi. Günümüzde, kuaför/güzellik uzmanı/manikuristi işlevini bir kişide yapabilen gelinonarıcıları ve sadece çocuk doğurtmakla kalmayıp doktor gibi iyileştirici hizmetleri sunabilen ebeler genellikle kendi isteğiyle gelenler arasındadır. Çalgıcılık, eski düğünlerden günümüz modern müzisyenlerine kadar süregelen bir meslektir, Afrika kökenli aileler arasında. Aynı bağlamda koşmaya yatkın olduğuna inanılan Afrika insanının torunları olan genç erkeklerimizin çoğu futbol oynamış, sonradan antrönörlük yapmıştır. Türkiyede milli olan atletimiz bile vardır. Birçoğu fakir ailelerden gelen genç erkeğimiz, ilk Kıbrıs Türk polisinin ilk mensupları arasında yer alırken, polislik adada kızlara da açıldığında genç kadınlarımız da ilk yazılanlardan olmuşlardır.

Adadaki çalışmalarım sürecinde ailesinde Afrikadan gelen olanların hepsinin de “görüntü” olarak illa ki “siyah” olmadığından ve Amerika veya Avrupa’da  kullanılan“siyah” kelimesinin taşıdığı siyasi anlamı taşımadığı için konu adını “Afrika kökenli Kıbrıslılar” olarak değiştirdim. Bu kararda araştırmalarım sırasında Türkçenin yanında Rumca da konuşan Afrika kökenlilerin olduğu hatta bazı ailelerde, kardeşlerin, adaya vardıktan kısa süre sonra müslüman aileler yanında hiristiyan ailelere verilmek üzere ayrıldıkları da dinlediğim hikayeler arasında olduğunun etkisi da vardır. Günümüzde Kıbrısın birçok yerine dağılmış olmanın yanında  uzun yıllardır, Ingiltere, Türkiye ve Avustralda da yaşayanlarımız da vardır.

Araştırmalarım,  kullanılan isimler,  yapılan işler, geçmiş hakkında anlatılıp günümüze gelen hikayeler yanında genç nesillerin şimdilerdeki hayat tecrübeleri ve kimlik sorgulamaları bağlamında devam etmektedir. Bana göre, resmi tarih ve alternatif tarih iç içedir. Sanat çalışmalarımda temel unsur olan Afrika kökenli Kıbrıslılar konusu alternatif tarihimizin bir parçasıdır. Bu konu,  sonlanmak üzere olduğum master tezimin bir parçasını oluştururken akabinde tüm bu bulgularımı kitaplaştırma planlarım vardır.