Kitle iletişim araçları artık gelişen çağımızla birlikte ilettikleri mesajlarla toplum üzerinde etkilidirler.

Her an elimizde olan telefonlarla bile dünyada olup bitenden haberdar olabiliyoruz.

Kadın medyanın gündemine maalesef daha çok yaşadığı şiddet, taciz, ve öldürülme olayları ile gelmektedir. Burada medyanın dikkat etmesi gereken haberin özendirici olmamasıdır. Basına düşen görev çok büyüktür. Medya kadın hakları, başarılı kadınlar veya kadınların yaşadığı mobbing leri tarafsız olarak gündeme getirme çalışmalarına başlamalı ve hükümet kadın sorunlarının çözümü konusunda politikalar üretmesi için baskı unsuru olmamalı.

Medya, cinayetleri verirken “namusu cinayetleri” veya “sevdiği için öldürdü” gibi açıklamaları kullanmamalı ve yayınlamamalıdır.

Kadınlara yönelik şiddet bir insan hakları ihlali olup kadınlara yönelik ayrımcılıktır. Ülkemizde her geçen yıl kadın cinayetleri sistematik bir şekilde artmaktadır. Öldürülen kadınlar ya eski eşleri, ayrıldıkları sevgilileri tarafından kıskançlık neticesinde kurban oluyorlar.

Her ne kadar eğitim önemli konu olsa da, demografik yapılar incelendiği zaman farklı kültürler ve eğitim seviyelerinden erkekler ortak bir kurguyla cinayet işliyorlar.

Adına da çoğu zaman namus cinayeti deyip kadının adını ikinci kez öldürüyorlar. “Namus cinayeti” kavramı ile adeta kadının namusu erkekten sorulur, yeri gelirse erkek, namusu için cinayet işleyebilir algısı yaratılmaktadır.

Bugün kadın eksenli medya programlarında, dizi filmlerde cinsellik, aldatma çok eşlilik karşımıza çıkıyor ve çok olağan olarak kurguyla anlatılıyor.

Aile içi şiddet önlenmesi için polise de büyük görev düşmesinin yanında ilgili bakanlığında bu konularda çare üretmesi şart.

Kadının güçlendirilmesi ve bu konuda desteklenmesi için sadece güvenlik desteği değil, iş kurma, yerleşme ve psikolojik destek mekanizmaları oluşturulmalıdır. En önemlisi medya desteği ve oplumsal duyarlılık.

Şiddet eyleminin temelinde yatan saldırganlık güdüsü öğrenilebilen ve taklit edilen bir olgudur. Medya kullandığı dille ve haberi veriş şekliyle, şiddet üzerine negatif bir etkide bulunabileceği gibi, şiddeti olumlayarak okuyucunun bu eylemleri içselleştirmesine de neden olabilir. Bilişim yasasının ülkemizde olmaması bu tür haberlerin sosyal medyada kontrolsüz verilmesine ve paylaşılmasına olanak sağlamaktadır

Pişman olan şiddete maruz kalanların itiraflar yayınlanarak farkındalık yaratılmalıdır. Sılanın çıkıp şiddete maruz kaldığını itiraf etmesi toplumda konunun farklı açılardan tartışılması yanında tüm basının ve siyasilerinin gündemine gelmişti.

Ve,

Birçok yapılması gerekenler olduğu gerçeği yanında şunlarda göz ardı edilmemeli

Şiddetin ve cinayetlerin önlenmesi için, kamu spotlarında “cinayet ve şiddetin çözümsüzlüğü“ vurgulanmalı .

Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet için bir eylem planı hazırlanmalıdır. Okul müfredatlarına vatandaşlık ve insan hakları dersi girmesi gerekmektedir. (Türkiye’de ilköğretim 7 ve 8. sınıflara “Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi” (VİHE) ve 10. sınıflara da seçmeli “Demokrasi ve İnsan Hakları” dersleri verilmektedir.)

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi 2014 yılında Meclis’ten oy birliğiyle geçmesine rağmen henüz işlevsel olamamıştır. İlgili Bakanlık süratle bu Daireyi çalışır duruma getirmesi gerekmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği eylem planı içerisinde, kadınların toplumsal fırsatlardan erkeklerle eşit biçimde yararlanmalarının sağlanması ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik olarak “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” hazırlanmalıdır. Kadınların yetki ve karar alma sürecine katılımı, eğitim, sağlık ve istihdam gibi alanlarda yaşadığı sorunlara ilişkin bir rapor hazırlanmalıdır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eylem Planı, üniversiteler, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve medya işbirliği ile güç birliği içerisinde gerçekleştirile bilinir. Kapsamlı ve koordineli çalışmalar sayesinde sonuca ulaşmak daha kolay olacaktır.