Olimpiyat meşalesinin ısıttığı günler yaşıyoruz son on gündür Londra`da. Hava açık ve güneşli, insanlar daha güler yüzlü, daha enerjik. Hatta bazen bir merhaba bile yakalıyorsunuz yanlarından geçerken!

Söze böyle başlamamın sebebi İngiltere`de yaşayan herkes gibi hava durumudan konuşma arzum değil tabii ki. Bahsetmek istediğim konuya bir giriş sadece. Asıl söylemek istediğimse gözleri günün ışığıyla daha sıcak bakan insanların aynı zamanda çalışmak zorunda olması! Halbuki bu bir olağanüstü hal! Herkesin mutluluktan pay almaya hakkı olduğunu düşünürsek, hergün saatlerce bir binanın kapalı kapıları ardında çalışmak zorunda olanlara adil davranılmadığı sonucuna varabiliriz. Varabilir miyiz?

Düşünün ozaman… Hangi gerekçelerle izin alıyoruz işimizden? Genel geçer sebepler nedir işe gidemeyişimizi anlaşılır kılan? “Çocuğum hasta”, “eşimin bir yakınını kaybettik”, “taşınıyoruz”, “evi su bastı” bu sebeplerden sadece bazıları. Siz hiç patronunun karşısına geçipte “bugün çok güzel bir gün, içimde inanılmaz bir enerji var, bugünü değerlendirebilmek benim için çok önemli” deyip izin alan bir çalışana rastladınız mı? Rastlayamazsınız çünkü alışmışız, alıştırmışız kendimizi zorunluluklardan uzaklaşmanın tek yolunun daha büyük bir mecburiyetin çözümüne yönelmek olduğuna. Peki ya iyi hissetme mecburiyetimiz? Günlük rutinlerinin peşinde delicesine koşturan insanlardan kaçı hala mutlu olmak zorunda oldugunu hissediyor? Kaç kişi iyi hissetmenin günün en önemli ve asıl işi oldugunu hatırlıyor?

Bu tür yazilari okuyan “çok yoğun” ve “çok önemli işler” yapan insanlar genelde yazanın hayatı çok hafife aldığını, güneşli bir günde rahatlamanın dışında yapılacak çok fazla şey olduğunu ve zamanın boşa harcanmaması gerektiğini düşünür. Oysa insanın kendinden daha önemli birşey olmadığını unutanlar, kendi degerlerini aslinda ne kadar hafife aldıklarını farkına bile varamazlar.

Sonuç olarak, hayatta hepimizin küçük, büyük, kimine göre önemli, kimine göre önemsiz mecburiyetleri var. Nasil ki bu değişkenler dünyanin çesitliliğini sağlıyor ve hayatı enteresan kılıyorsa, içimizde yaşanan rutin dışı heyecanlar da kendimizi yenilememizi sağlıyor. Kendinden sıkılmış bir insanın ne özel hayatında ne iş hayatında çevresine katacak birşeyi olmaması ihtimali ise gerçekten korkutucu!

Hobisini mesleği haline getirmiş insanlar dünyanin şanli azınlığı. Peki işini mecbur olduğu için sürdürenlerden kaç kişi “izninle patron, kendi kendime sözüm var, bugünün tadini çıkarmalıyım” diyebillir? Sözümün özü şu; dünyanın şanslı azınlığından değilseniz, cesaretli olma hakkınız hala saklıdır, cesaretinize bir şans verin ve herzamanki gibi pozitif kalin!