Öldüğü haberini aldığım zaman ilk aklıma gelen, gülen bir yüz, muhteşem bir konuşma ve ikna kabiliyetiydi...

İlker Kılıç'ı kaybettik.

Önce Baflıydı.

Sonra Kıbrıslı.

Ve solcu.

Goftiden solcu değil ama!

Solcu!

Çullisine solcu değil; gerçek solcu!

***

Adam gibi adamdı.

Arkasından yazmıyorum bunları; hayattayken de yazdım ve yüzüne de herkese de söyledim.

CTP’li olmak?

Çok üzgünüm ama artık onlardan Kıbrıs'ta pek yok!

Şimdiki CTP’liler, “Ehhh!”

O, CTP’li olduğu için tehdit edildi; hapsedildi; ülkeden açıkça kovuldu…

Kıbrıs'ta şimdiki CTP’liler; O’nu tehdit edenlerin, hapsedenlerin, ülkeden kovanların hükümet ortağı, koalisyon partneri, hatta çok üzgünüm yalakası oldu!

***

CTP, UBP’den ayrılan Dokuzlar Hareketi’nin kurduğu DP ile ilk kez hükümet ortağı olduğu günlerde ben Londra’ya göç etmiştim.

Sene 1994...

1994'ün ilk ayları...

Ve 2008'e kadar oralarda, Londra'da yaşadım...

İkisi de üniversiteyi bitiren çocuklarım orada doğdu...

***

O günlerde “Olacak, bir şeyler olacak, bu CTP bir şeyler yapacak” diye iç geçirirken; “davul bizde ama tokmak onlarda”yı, gün gibi görecektik!

***

Gün gibi gördüğümüz, apaçık gerçeği gördüğümüz halde; CTP, ısrarla ve inatla iktidarda kalmaya, ortaklık etmeye ve haliyle, sistemin parçası hatta sistemin yalakası olmaya devam etti.

***

Çok eleştirdim.

O eleştirdiğim günlerde; benimle aynı düşüncede olduğu halde, eleştiri dozajını ve eleştiri mekanını çok iyi seçen iki kişi vardı.

Biri, Ahmet Sadi Erkurt.

Öteki İlker Kılıç

İkisi de; ayrı ayrı ama “ortalama olarak” aynı şeyleri söylemişti…

“… Partiyi yönetenler yanlış yapabilir ama bu partideki insanlar birbirini yolda bulmadı… Bu parti, büyük ve onurlu bir hareketin partisidir; eleştirirken dikkatli olmak lazım”…

***

Ahmet Sadi Erkurt, büyük bir insandı.

Büyük bir solcuydu.

Büyük bir devrimciydi.

Uzun zaman oldu O’nu yitireli.

Yaşamının uzun bölümünü, O da Londra'da sürgünde geçirdi.

Ve O da, tıpkı İlker Kılıç gibi, hep ülkesini düşündü, özledi.

***

İlker abi yaşamını yitirdiği günün akşamı doğduğum köy olan Gaziveren’de, Gaziverenliler Derneği’nin düzenlediği gecedeydim.

Önce gazeteci kardeşim Hüseyin Ekmekçi aradı, “Tanıdığını bildiğim için aradım…” dedi.

Sonra elinizde tuttuğunuz gazetenin sahibi Zorlu Cezaroğlu mesaj attı…

-*-*-

Açtım sanal alemi; yüzlerce mesaj…

İlker Kılıç’ı kaybettik…

***

Ben de bir paylaşım yapmak istedim ve “Herkes bir gün ölecek. İlker Kılıç ölümsüzdür” diye yazdım…

***

Evet, herkes bir gün ölür.

Hepimiz öleceğiz.

Ama ben tüm yüreğimle inanıyorum ve adım gibi eminim ki; İlker Kılıç ölümsüzdür…

***

Kıbrıs’ta barış…

Federal çözüm…

Hatta bilenler çok iyi bilir; Türkiye’nin AB üyeliği adına son derece büyük ve karşılıksız emekleri olmuştur.

***

Londra’da sürgünde kaybettiğimiz devrimci liderlerimiz, Ahmet Sadi Erkurt gibi; Hasan Raif gibi; O’nu da tanıdığım için; O’nunla çalıştığım için; O’nu çok sevdiğim için inanılmaz gururluyum.

Hoşça kal İlker abi…

Hoşça kal gerçek devrimci.

***

Ama ne kadar gururluysam; o kadar da ümitsizim…

Çok büyük bir barış savaşçısı göçtü çünkü.

Ve çok ciddi bir güç kaybedildi.

Umarım, barış ve çözüm kavgasına az da olsa inanan Kıbrıslılar; İlker Kılıç’ı biraz olsun akıllarına getirirlerse; o kavganın ne kadar kutsal olduğuna inançları artar…

“Umarım” ama “ümitli” değilim açıkçası!

***

Mesele nedir biliyor musunuz?

Mesele, başka bir İlker Kılıç daha olmadığı meselesidir.

İlker Kılıç’ı kaybettiğimizde aklıma gelenlerden biri de buydu.

Bu adam, hayatını Kıbrıs’ta bir şeylerin düzelmesine adamıştı.

O’nun Kıbrıs sevgisi, Baflılığındandı; toprağının kokusuna olan aşkındandı!’

Nurlar içinde uyusun.