Dünyadaki ilk uyanışımızı doğduğumuz gün yaşarız. Tatlı bir uykudan uyanmanın verdiği huzursuzluk ağlatır bizi ve daldığımız anda tekrar uykuya, yetişir huzur ruhumuza.

Küçüklükten kalma bu alışkanlığımızla ağlayanı hep zayıflığından dolayı küçümser, hiç ağlamamaya çalışırız. Ağlamak hep kötünün bir işaretidir bize. 

Oysa ki, hayatımızdaki her gözyaşı bir uyanışı temsil eder; hepsi birer kavrayış. Zor olduğu içindir ki gerçeklerle yüzleşmek, ağır gelir iki damla gözyaşı. Oysa ne zaman ki akıtmaya karar verilir o zaman hafifler yükler, berraklaşır tüm gerçekler…Ve katlanmaya tahammül edebildiğimiz sürecedir ki o gerçekler, bilgeleştirir.

O yüzden çocukların filozofluğu tartışılmazdır bizim cehaletimiz yanında. Her an sordukları “neden” “nasıl” soruları göstergesidir anlaşılmaya çalışılanın acıtsa da ne denli önemli olduğunun.

Düşünün bir… Daha fazla “neden” diyebilseydik mesela, “nasıl olur” diye ısrar edebilseydik ve korkmasaydık bulacağımız cevapların gerçekliğinden ve kaçmasaydık tatlı uykuların o dayanılmaz çekiciliğine ve akıtabilseydik gözyaşımızı çekinmeden, ne kadar da gerçek olurdu hayatlarımızı üzerine kurduğumuz tüm değerler. 

Düşünün bir… Korkmasaydık değişimden, ağlayacak olsak da veda edebilseydik bizi bizden uzak tutana, gerçekten yapmak istediğimize doğru atabilseydik adımlarımızı, aldırmadan acıyacağına verebilseydik tüm radikal kararları, ne kadar da gerçek olurdu hayatta yaptığımız tüm seçimler.

Düşünün bir…Dibe vurmaktan çekinmeseydik, ne denli risk alabilirdik sevdiğimiz adam için, ya da bizi mutlu edebilecek adını “iş” koyduğumuz zevklerimiz için…

Doğar doğmaz uyandığımız uykuya, hayata gerçek adımlarımızı attığımız gün dönmeseydik tekrar, nasıl da dolu dolu olurdu hissettiğimiz her bir duygu… 

Öyleyse…

Bir gün ufacık bir uyanışla farketsek uğruna gözyaşı dökülen her bir şeyin bizim için değerini ve karar versek, sonunda uğruna gözyaşı dökmek de olsa, gerçeklere uyanık yaşamaya. Bir gün küçücük bir kararla alt üst etsek mesela, şimdiye kadar kendimizi içine hapsettiğimiz tüm tabuları, ayıpları, kendine yalanları, öyleymiş gibi olmaları… 

İki gözyaşının ağırlığının, sonunda ulaşacağımız aydınlık yanında bir hiç olacağına tam da bugün karar versek mesela ve doğduğumuz günkü berraklığıyla açsak gözlerimizi, çocukken sorduğumuz kadar net sorsak sorularımızı ve yeniden başlasak ucundan yakaladığımız tek hayatımızı yaşamaya…