“Bir yapbozun eksik parçalarını sevdik bunca zaman”, diye geçirdi aklından. “Tamamlanacak eksik bir yapboz olmayı seçtik ya da eksik bir yapbozu tamamlayan parça olabilmek icin uğraştık durduk…”

 

Yaşadığı ve her birine en az hayata bağlandığı kadar bağlanan Ediz’in ilişkilere bakış açısı artık eskisinden çok farklıydı. Inancını yitirmek değildi hissettiği. Inandığı şeyin aslında ne kadar yanlış öğretildiğini düşünüp duruyordu. “Bir olmak” diye tekrar etti kendi kendine, ne kadar da saçma geliyordu yaşadığı onca şeyden sonra… Iki kişi nasıl bir olabilirdi ki?

 

Çok da haksız sayılmazdı. Bir tarafın kendi kendini tamamlamaya çalışmasını, kendine yetişini terkedilmişlik hissiyle karşılayıp, terkedilmeden kaçıyorduk hep. Tam olmadan O, ya bensiz de tam olursa diye korkarak, biz terk ediyorduk önce. Sağlam durandan korkup, yaralılara koşuyorduk, sarabilme ümidiyle.

 

Ihtiyaç duyulma ihtiyacı mıydı hissettigimiz bilinmez ama eksiklikleri sevdiğimiz doğruydu. Ya da tamamlamayı o eksiklikleri… Hep bir şeyin parçası olabildik ancak, farketmeden kendi boşluğumuzu, başkalarını doldurabilecegimizi zannettik.

 

Öyle sevdik bunca zaman. Yarım kalarak ve bırakarak. “Öteki yarım” dedik en sevdiğimize, sevdikçe yarım bıraktığımızı bile göremedik. Hep eksikliklerimizden doğdu aşk sandığımız, o yüzden  sevemedik bütünü. Göremedik…

 

Sorunlarımızın büyüklüğünce paylaştık. Mutlu oldukça kıskandık sevdiğimizi bunca zaman. Koruyamazdık iyilikten, güzellikten ve mutluluktan ya, probleminin büyüklüğünce yakınlaştık. Deva olmak istedik hep. Bencilce bekledik bize ihtiyaç duyacağı anları ve sevemedik yükselişini…Başarısını kaldıramadık severken delicesine (!) ve eksik parçası kalmadıkça uzaklaştık.

 

Düşündükçe anlıyordu Ediz, mutsuzluğunun sebebini. Hiçbir şey, hiç kimsenin suçu değildi. Becerememişti kendi içinde bir bütün olmayı ve yarım kalıyordu aradıkça diğer yarısını. Tüm yapboz aşklarının sebebiydi kendi kendine eksikliği. Hiç olamadan tam, bir bütünün yarısı kalıyordu hep ve tam da bu yüzden ne tamamlanabiliyor ne de tamamlayabiliyordu.

 

Mutlu olacaktı Ediz. Önce kendi kendine. Kimseyi sevmeden daha, kendini sevecekti önce. Kendi iyiliğini isteyebildiği kadar iyi olacaktı bir başkasına, artık biliyordu. Bir adım attı Ediz. Kendine doğru, emin bir adım. Merakla, istekle, sevgi dolu büyük bir adım…