Misli Kadıoğlu

 

***Bir ülkenin kültürel değerlerini izlemek ve zamanda yolculuk yapmanın en kısa ve zevkli yoludur antika dükkanlarının tozlu ve eski kokan köşeleri… Biz de bir zamanlar ninelerimizin evlerinin vazgeçilmez eşyalarını, onların çehiz sandıklarında heyecanla sakladıkları en değerli parçalarını ve eskilerin yaşımının bugün paha biçilmez detaylarını Antique Shop’ta sizler için inceledik…

 

*** Eski ütüler, ceket düğmeleri, paralar, düdükler, müzik aletleri, saatler, eski kilitler, bakır eşyalar, radyolar, televizyonlar, mobilyalar, hayvan yalakları, sabanlar, çakmaklar, ütüler, testiler... Eski olarak ve eskiye ait, hayatın içerisinde herşey Lefkoşa’daki Antique Shop’ta bulunuyor. Selimiye Cami yakınlarındaki tarih kokan sokakta köşe üzerinde dikkat çeken antika dükkanı, yerli ve yabancı müşterilerini tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor.

 

Lefkoşa'da Selimiye Cami yanında, köşe üzerinde bulunan Antique Shop, Kıbrıs'ın tarihi dokusunu gözler önüne seren etkileyici bir mekan. Birbirinden ilginç, eski, antika eşyaların bulunduğu dükkan adeta bizleri geçmişten günümüze bir yolculuğa çıkarıyor. Bakır kaplardan, avizelere, eski radyolardan, ütülere, düğmelerden, paralara, aklınıza ne gelirse, burada zengin bir antika kolleksiyonuyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Uzun zamandır yapılan bir birikim harika sonucuyla karşılaşıyorsunuz. Antika dükkanının sahibi Dilek Koraltan, ziyaretimizi samimiyetle karşılıyor. Uzun yıllardır eski eşyaları biriktirdiklerini anlatan Dilek Hanım, "Bu iş bulaşıcı bir hastalıktır. Eşime babasından geçen daha sonra da bize bulaşan bir hastalık" diyor.

Hobiden prefosyonelliğe

Dilek Hanım kendisi esasen Lefkoşalı. Eşinin Türkiyeli olduğunu ifade eden Dilek Hanım, eşinin buraya gelir gelmez gerek çevredeki yaşlılardan, gerekse tanıdıklarından eski eşyaları toplayıp biriktirmeye başladıklarını belirtiyor. Yıllar içerisinde topladıkları her türden eşyaları artık biryerlere sığdıramamaya başladıklarını anlatan Dilek Hanım, antika tutkusunun hobiden profesyonelliğe geçişini paylaşıyor bizimle…

Tarihi zenginlik ve kültürel yapı arasında...

Böyle bir işi yapmak için mekanın önemine de değinen Dilek Hanım, tarihi zenginlik ve kültürel yapı içerisinde bir mekan arayışıyla, viran bir halde bulunan şimdiki dükkanlarını kiraladıklarını ve yavaş yavaş bu büyüleyici mekanı yarattıklarını belirtiyor. 14-15 yıldan buyanadır da profesyonel olarak bu işi yürüttüklerine değinen Dilek Hanım, "Biz bu işe amatör olarak başladık. Eski eşyaları ilk başta kendimize topluyorduk. Ancak şimdi artık herkes bizi biliyor. Halk istemedikleri eski ve antika eşyalarını kendileri bize getiriyorlar." diyor.

İlgi çok satış az

Dilek Hanım ilgiden memnun, ancak "satış yok" diyerek sitem ediyor. Yerli ve yabancı halkın 'herkesin geçmişinden' bu etnografik ve antik dükkanın gözüne çarptığına dikkat çekiyor. Ancak, bu birbirinden kıymetli ürünleri çok fazla insanın alamadığını söylüyor. Dilek Hanım, bunun nedenini de insanların ekonomik yönden yaşadığı sıkıntılar olduğunu söylüyor ancak bir yandan da ekliyor: İzole edilmiş bir devlet olmanın zorluklarını yaşıyoruz. Posta konusunda sorunlarımız var. İnternet üzerinden satış yapamıyoruz. Kargo çalışmıyor. 

"Eskiden herşey basit ve netti"

Eski ütüler, ceket düğmeleri, paralar, düdükler, müzik aletleri, saatler, eski kilitler, bakır eşyalar, radyolar, televizyonlar, mobilyalar, hayvan yalakları, sabanlar, çakmaklar, ütüler, testiler... Eski olarak ve eskiye ait, hayatın içerisinde herşey burada bulunuyor. Dilek Hanım, fiyatların eskilik ve işçiliklere göre değiştiğini söylüyor. Bir tür tarihe şahitlik eden Dilek Hanım'a "Eskiden günümüze yaşanan değişimi nasıl anlatırsınız?" diye soruyoruz, "Eskiden herşey basit ve netti. Hayat çok basitti. Gittikçe zorlaştığını gözlemliyoruz. Elektronikleştikçe zorlaşıyor aslında..." diyor.

“Bu basitlik artık yok”

Örnek olarak da ütüleri gösteriyor. 200 yıl öncesine ait bir ütüyü eline alarak, o dönemlerde insanların ütüyü kömürün üzerine koyarak daha sonra da suya batırıp kıyafetlerini ütülediğini anlatıyor. Ardından da bir başka ütüyü eline alarak, bu kez içine kömür koyularak ısınması sağlanan ütüleri gösteriyor. Daha sonra yılların değişimine uğrayan ütüleri birer birer bizlere tanıtarak, şimdiki ütülerin yaptığı iş daha iyi olduğunu ancak hem kullanış açısından hem de dayanıklılık açısından eski ütülerin yerini tutmadığını söylüyor.

Ahşap kasa radyolar 40’lı yılların

Dilek Hanım'a eski eşyaların hangi döneme ait olduğunu ve hangi zamana ait olduğunu nasıl anladığını soruyoruz, her dönemin bir işçilik şekli olduğunu söylüyor. Ve dolabın üzerinde duran radyoları işaret ederek, örnek gösteriyor. Ahşap kasalar, mike kasalar, plastik kasalar olarak radyoların üç farklı dönemi yansıttığını anlatıyor. Ahşap kasa radyoların 40'lı yıllar üzeri, mikelerin 55-65 yılları arası, olduğunu anlatıyor. Bakır eşyalarda ise işçilik tarzının değişiminden, hangi yıllarda yapıldığının anlaşıldığını belirtiyor.

 

Eski eşyaların bizi sardığı o büyülü duygularla birlikte, sohbetimiz sona ererken “Kapımız buraya gelmek isteyen, eskileri yad etmek isteyen ve hepsinden önemlisi kültürümüzü görmek, ondan bir şeyler öğrenmek isteyen genç, yaşlı herkese açıktır.” diyen Dilek Hanım'a çok teşekkür ederek mekandan ayrılıyoruz…