Hazırlayan: Feriha TEL


Akdeniz Köyü'ne Evlenince Yerleşti...
 

Erol Akcan 1951 yılında Bag'ın Hulu köyünde doğdu. İlkokulu köyünde bitiren Erol Amca, ortaokul ve liseyi kasabada Baf Kurtuluş Lisesinde okudu. 1974 yılında polis okulunu tamamlayıp, polis oldu. 1978 yılında evlenip, eşinin köyü Akdeniz'e yerleşti. Çamlıbel Karakolu'nun kurulmasında yer alan Erol Akcan, dönemin yasalarıyla 10 yıllık görev süresini tamamlayıp, emekli oldu.  

İnsanın Suya Olan İhtiyacı Gibi...

Erol Akcan sanatın her türlüsünü çok seviyor. Sanata merağını 'insanın suya olan ihtiyacı gibi, sanata ihtiyacım var' diye tanımlıyor. Lise yıllarında öğlene kadar okula gider, daha sonra arkadaşları gezerken, o, resim öğretmeni Ali Atakan'ın atölyesine gider çalışırdı. Dönemin zorluklarına aldırmadan, 1972 yılında, liseyi bitireli kısa bir süre geçmesine rağmen, 80 civarı yağlı boya eseriyle kişisel sergisini Baf'da açtı.   

 Yeni Motifleri Seramiklere İşlemek

 Erol Akcan geçip giderken her zaman Dizayn 74'te neler yapıldığını merak ederdi. Dışarıya kuruması için koydukları eserler o kadar çok ilgisini çekti ki, sürekli ziyarete giderek, üretilenleri incelemeye başladı. Gide-Gele Dizayn 74'ün sahibi Hasan Eminağa ile arkadaş oldu. Hasan Eminağa, Erol Amca'nın sanata olan merağını ve güçlü çizimlerini keşfederek, ona 1980 yılında iş teklifinde bulundu. Erol Amca bir yere bakarak çizmeyi hiç bir zaman sevmedi, Hasan Eminağa o yüzden ondan hep kendi hayalinden, özgün ve yeni üretimler yapmasını talep etti. Dizayn 74'te, 13-14 yıl yeni motifler yaratarak ve onları seramiklere çizerek emek verdi. Sonraki yıllarda kardeşlerinin dükkanlarına bakmak için sürekli yurt dışına gitmek zorunda kalıp, Dizayn 74'ten kopsada, Hasan Eminağa ile dostluklarının hiç bitmediğini ifade etti.   

Siyasi Karikatürler

İngiltere'den temelli dönünce, köy meydanında bir yer aldı ve burayı market olarak işletmeye başladı. Üretimden kopamadı. Yağlı boya yapmak için uygun bir ortam olmadığından, karikatürler çizmeye başladı. Karikatürler siyasiydi. Gazetelerden teklifler geldi. Ayni anda 3-4 gazetede karikatürleri yayınlanmaya başladı. Birçok siyasiyle bu dönemde tanıştı, siyasilerin bazıları arayıp, sitem etse de, Erol Amca bu karikatürleri, biraz gülelim diye yaptığını anlatıyor. Daha sonra karikatür işi siparişe döndüğü için bir süre sonra yapmaktan yavaş yavaş vazgeçtiğini belirtiyor.  

Taş Boyama İle Sanata Dönüş

Marketini daha sonra kahveye çeviren Erol Akcan, Akdeniz köyünün kıyısında topladığı taşları, yapıştırmaya ve boyamaya başladı. Kahveye gelen köylüler ve ziyarete gelen turistler ürettiklerine ilgi göstermeye başlayınca, kahvenin bir bölümünü üretim yeri olarak ayırdı ve farklı boylarda, değişik şekillerde taşları toplayıp, farklı yapıştırma ve boyama yöntemleri denemeye başladı. Taş boyama ile birlikte, bir süre sonra kiremit çok yapılır diye, onun yerine hurma ağacının kuru gövde kabuklarına çizimler yapmaya başladı.  

Üretimler Hep Kıbrıs'ı Anlatır

2010 yılında taş boyama ve hurma kabuğuna çizimle başlayan sanata dönüş, bu sefer Erol Amca'da çamurla çalışma heyecanını da getirdi. Dizayn 74'de hiç çamur çalışmamasına rağmen, yıllar sonra çamura başlayan Erol Amca'nın üretimlerinin fırınlanmasını Dizayn 74 yapıyor. Erol Amca; 'Hasan Eminağa beni arar, her fırını yakacağında bir şey götürüp, götürmeyeceğimi sorar' diye anlatıyor. Resimleri ve ürettikleri hep Kıbrısla ilgili, özellikle çocukluğunda gördüğü, duyduğu, yaşadığı anıları canlandırmaya çalışıyor. Pirili oynayan çocuklar, lingiri oynayan bir genç, hasır iskemlede kahvesini içip, uyuklayan bir yaşlı adam.. 

Köyün İlk Jenerasyonu İle Konuşma Fırsatı Buldu

Erol Akcan, evlenip, köye yerleştiği zaman köyün ilk jenerasyonunu yetişti. Onlarla köyün tarihi hakkında, aile soy ağaçlarıyla ilgili bilgiler alma ve hikayeleri dinleme fırsatı buldu.  Bilgisayar bilen çocuklardan yardım alarak Facebook sayfası açtı!  Facebook'ta "Akdeniz (Ayia Eirini) Geçmişten Bugüne" Erol Akcan bilgisayardan anlayan çocukların yardımı ile sosyal medya üzerinde ilk jenerasyondan dinlediği, sonrasında araştırdığı bu topladığı köyle ilgili bilgileri, hem yazıp, hem paylaşmaya karar verdi. Facebook öğrenen Erol Amca, facebookta 'Akdeniz (Ayia Eirini) Geçmişten Bugüne' sayfasını açtı. Burada Akdeniz köyünü, geçmişini, yaşayan aileleri ve atalarını, insanlarla paylaşmaya başladı. Araştırmaları süresince eskiden köyde yaşayan insanlara ve ailelerine de ziyaretler gerçekleştirerek, fotoğraf ve bilgi arşivi yaptı.  

Ag Eirini’den Akdenize yolculuk

Facebook üzerindeki sayfaya bir gün bilgisayarı bozulunca giremeyen Erol Amca, bu topladığı arşivi kitap haline çevirme kararı aldı. Kitabın isminde köyün Roma dönemindeki ismi AG EİRİNİ yer alıyor. Roma döneminde bölgede kilise vardı ve bu kilisedeki rahibenin adı, 'Kutsal Barış' anlamına gelen AG EİRİNİ idi. Zaman içinde köyün ismi Rumca karşılığı olan ve yine ayni anlama gelen 'AYİA EİRİNİ' oldu. 1959'da Türklerin bulunduğu veya karma olan köylere Türkçe isim verilmesi ile de köy şimdiki 'Akdeniz' ismini aldı. Kitap Temmuz 2012'de basıldı.  

İkinci kitap hazırlıkları...

İkinci kitapta, birinci kitap çıktıktan sonra ulaştığı yeni bilgilere, hikayelere ve fotoğraflara yer verecek Erol Akcan. Öğreniyoruz ki şimdiki caminin yerinde olan eski cami ve okulun resmini de buldu, araştırmalarının sonucunda. İkinci kitabın ayni anda hem Türkçe hem de İngilizce olarak yayınlanacağını belirtiyor. Özellikle Akdeniz Köyü'ne gelen turistlere, Akdeniz köyünün tarihini anlatmak için, kitabın İngilizce de çıkarılmasına büyük önem taşıdığını düşündüğünü belirtti.   

Festival davetleri devam ediyor!

Erol Amca, ülkemizde yer alan bir çok kültür ve sanat festivaline katılmaya çalışıyor. Katılacağı festivallerde bölgeyle ilgili, o bölgeyi anlatan üretimlere yer vermeye çalışıyor. Lefke bölgesindeki festival için, taşlardan yapılmış salyangozları var. Yine taşlardan yapılmış babutsaları bile var. Bir çok Belediye Başkanı, Erol Amcayı arayıp festivallerine davet ediyor.  'Üretim, ihtiyaç...' Üretim, özellikle zevk aldığı şeyleri üretmek, Erol Amca için ekmek, su gibi ihtiyaç duyduğu bir şey. Üretmeye başladı mı, yanında davul çalsalar umurunda olmadığını anlatıyor. En büyük mutluluk ise üretimini bitirip, karşısına geçip, onu izlemek.