“Bazı çizerler yaşamını kazanmak için karikatür çiziyorlar. Bazıları, bu işi eğlenceli bulduklarından, bazıları da kendilerini bu işin içinde buldukları için çiziyorlar. Ancak benim gibiler ise, kendini dinletmenin tek yolu karikatür olduğu için bu işi yapıyorlar. Benim söylenecek şeylerim var…”

Misli KADIOĞLU


Ülkenin önde gelen karikatür sanatçılarından Hüseyin Çakmak, hem güldürüp hem de düşündüren, ciddi duruşunun ardında kahkahalar gizleyen bir sanatçı. Kuzey Kıbrıs basınına yıllarını veren Çakmak, aynı zamanda karikatürleriyle de ulusal ve uluslararası yarışmalarında yüzlerce ödül almış bir kişi. 1976 yılında, Türkiye'deki Gır – Gır" Mizah Dergisi’yle başlayan karikatür serüveninde Kıbrıs Türk karikatür Sanatı’ndaki "Evrenselleşme Dönemi"nin öncülerinden… Hüseyin Çakmak’ı karikatürleri yanında

2001 yılında Kıbrıs ağzıyla Avrupa gazetesi’nde yayınlanan Gappelleri Fuad Dayı’nın mizahi öyküleriyle tanıdık.
Hüseyin Çakmak’la sıcak bir sohbette North Cyprus UK okuyucuları için buluştuk…



Karikatür çizmeye ne zaman ve nasıl başladınız? Bu yeteneğinizi nasıl ve kaç yaşında keşfettiniz?

Karikatür serüvenim, Türkiye’de yayınlanan ve Kıbrıs’ta da satılan, “Gır – Gır” mizah dergisi sayesinde başladı.

Bunun öncesi de var ama, ben çok küçüktüm. 7 – 8 yaşlarında falan. Hayal – meyal hatırlıyorum. Bir dönem, Türkiye ve Kıbrıs’ta çok satılan “Akbaba” mizah dergisi, bazı zamanlarda bizim eve de girerdi. Babam, Kıbrıs konusunda önemli bir kapak karikatürü yayınlandığı zaman alırdı bu dergiyi. O zamanlar pek önemsemezdim, pek anlam vermezdim. Karikatürü gerçek anlamda keşfetmem “Gır – Gır” mizah dergisi ile başladı.

1976 yılında, bir arkadaşımla birlikte keşfettik karikatürü. Birgün, arkadaşım ile oyun oynuyoruz evlerinin önünde. Arkadaşımın babası, gazete benzeri bir şeye bakıp, sürekli gülüyordu. Bu durum ilgimi çekti. “Baban neye güler?” diye sormuştum arkadaşıma. Bana demişti ki: “Sarı renkli bir dergi var, acaip maskaralıklar var içerisinde, onlara güler.”

Merak ettim. “Nedir bu dergi? Getir biz da bakalım, biz da gülelim” dedim. Bir de bakarız ki “Gır – Gır” diye bir dergi. Malum, o yıllarda, Teksas, Tommiks gibi, Çizgi Roman modası vardı. Bunları okuyorduk. Bir yerde aşinayız çizgiye. Fakat, Teksas Tommiks’ten çok farklıydı Gır – Gır mizah dergisi. Teksas ve Tommiks’teki çizgiler gerçeğe yakın çizgilerdi. Gır – Gır Mizah Dergisi’nde ise acayip çizgiler vardı. Patates burunlu, Patlican suratlı, eyrim büyrüm insanlar, gülünç yazılar, fıkralar. Bu durumu keşfedince, merağım daha da arttı.

O zamanlar, Gır – Gır mizah dergisinde “Sınıfın En Gır – Gır’cıları” diye bir köşe vardı. Karikatür, fıkra, mizah öyküsü gönderene – beğenilip yayınlanırsa hele – iyi bir para (Telif Hakkı) verilirdi. O günkü koşullarda, şimdi aklımda değil, çok yüksek bir para idi. Ben, güzel resim çiziyordum o yıllarda. Bu durumdan cesaret alarak, Gır – Gır mizah dergisine çok amatörce karikatürler çizip gönderdim.

O dönemlerde, amatör çizerler tarafından, Gır – Gır mizah dergisine o kadar çok karikatür gönderilmekte idi ki, haftada 500 – 600 karikatür. Gır – Gır mizah dergisi yöneticisi Oğuz Aral, bu karikatürlerin içerisinden, en iyi 5 – 10 karikatürü seçip yayınlamakta idi. Geriye kalan karikatürler yayınlanmıyordu. Fakat, Oğuz Aral, gelişim göstereceğine inandığı bazı amatör çizerlerin heveslerini kırmamak, çizgilerini geliştirmelerine imkan sağlamak için, teşvik olsun diye, yayınlamadığı bazı karikatürlerin sahiplerine telif hakkı ödüyordu ve bir mektup ile: “Çizdiğiniz şu karikatürü beğendim, telif ücretinizi gönderiyorum. Bazı çizim malzemeleri de gönderiyorum. Karikatürleri şöyle çizin, perspektife dikkat edin, gereksiz çizgilerden kaçının” şeklinde tavsiyelerde bulunuyordu.

Bir gün, postacı bir haber kağıdı getirdi bizim eve. Haber kağıdında: “Sayın Hüseyin Fevzi, kimlik kartınız ile postaneye geliniz, bir havaleniz var” yazıyordu. Ertesi gün, Lefkoşa’daki postahaneye gittim. O zamanlar 12 yaşında idim. Kimlik kartım henüz yok. Görevli postacıya haber kağıdını verdim. Postacı “Hani kimliğin?” diye sordu. “Kimliğim yok. Nedir?” dedim. “Türkiye’den para gönderdiler sana” dedi. “Ne parası? Kim göndermiş?” Neyse, orada çalışan, Göçmenköylü postacı bir abimiz vardı. “Ben tanırım çocuğu. Kefilim kendisine. Parayı verebilirsiniz” dedi. Görevli postacı, önce bir kağıt imzalattı. Sonra parayı saymaya başladı. Bir deste kağıt 10 liralık. Postacı, parayı sayar sayar bitmez. O kadar çok parayı birarada görünce içime bir şüphe düştü, benzer bir isim falan olmasın diye.

Tabii bana gönderilen havale, Gır – Gır mizah dergisi adına gönderilmemişti. Gır – Gır mizah dergisinin imtiyaz sahibi Haldun Simavi’ydi galiba. O isim altında falan gönderilmişti. Neticede, o kadar çok parayı alınca şoka girdim. Postahane’den çıktım, heyecandan ayaklarım yere basmaz. O zamanki asgari ücrete yakın bir para. İçimde hem heyecan, hem de “Acaba bir yanlışlık mı yaptılar? Başım belaya mı girecek?” diye bir kuşku.

Her neyse. Eve geldim. Anneme söyledim. Annem inanmaz. “Sen bir halt yedin. Bekle baban gelsin, ifadeni alır” dedi. Babam işten geldi. Annem olayı babama anlattı. Babam, bana sorular sordu, ifademi aldı. Bana gelen havale kağıdına baktı. Havale kağıdında Hüseyin Fevzi diye ismim yazıyor, evimizin adresi yazıyor ama. Ne alaka! Ben kimim ki, durup durduk yerde bana bir tomar para gönderecekler. Babam: “Parayı bana ver. Yarın postahaneye gideceğiz. Başımızı belaya sokacaksın sen” dedi.

Ertesi gün, İstanbul’dan mektup geldi. Oğuz Aral, Gır – Gır mizah dergisi başlıklı mektuba “Çizdiğiniz şu karikatürü beğendim. Telif hakkınızı havale ile gönderiyorum. Çizmeye devam ediniz” şeklinde yazmıştı. Mektup gelince, durum anlaşıldı. Kurtulduk dayaktan. Babamın gözünde beraat ettim. Fakat paranın çok azını harcayabildim. Para çok ya. Babam, paranın içerisinden kendi komisyonluğunu, gelir vergisini, navlun ücretini falan aldı! Geriye kalanını da, annemin denetimine, bana verdi. Harca harca bitmez. Köydeki, okuldaki arkadaşlarıma olayı anlatır, ısmarlarım. Vaziyet böyle olunca, karikatürcülük işini beğenmeye başladım.

 

Sizce karikatür nedir? Hayata karşı bir bakış açısıdır diyebilir miyiz? Siz nasıl tanımlarsınız?

Benim için karikatür, görüş ve düşüncelerimi ifade etme şeklidir. Her insan kendini farklı bir yöntem ile ifade etmeye çalışır. Ben kendimi, karikatür sanatı aracılığı ile ifade ediyorum. İspanyol karikatür sanatçısı Vasquez de Sola’nın sözleri gibi: “Karikatür, Allah kahretsin! demenin en kibar yoludur. Diyelim ki, ülkemde ya da öteki ülkelerde insanlar acı çekiyor, bazı insanlar hapiste yatıyor, söylenecek bir sözüm var, fakat söylenemeyecek bazı şeyler de var. İşte bunları bir gülmece deseniyle belirtiyoruz, herkes anlıyor. Benim için, bu son derece önemli bir şeydir. Ciddi olarak söylenemeyen ve söylenmesi yasaklanan şeyleri, biz söyleyebiliriz. Bazı çizerler yaşamını kazanmak için karikatür çiziyorlar. Bazıları, bu işi eğlenceli bulduklarından, bazıları da kendilerini bu işin içinde buldukları için çiziyorlar. Ancak benim gibiler ise, kendini dinletmenin tek yolu karikatür olduğu için bu işi yapıyorlar. Benim söylenecek şeylerim var.”

 

Biraz geçmişe gitsek… Kıbrıs Türk Basını’nda ilk karikatürünüzün yayınlanma serüvenini anlatır mısınız?

1983 yılında, karikatürlerimi yayınlatmak amacı ile
haftalık olarak yayınlanan, Yeni Düzen gazetesine gittim. Yeni Düzen gazetesinin o dönemdeki yayın yönetmeni Zeki Erkut ile görüştüm. Göçmenköy CTP Ocak Örgütü üyesi olduğumu belirtip, Yeni Düzen’de karikatür çizmek istediğimi söyledim. Zeki Erkut, ilgi gösterdi ve bir hafta sonra, 24 Ekim 1983 tarihinde, ilk karikatürüm Yeni Düzen gazetesinde yayınlandı.

Yayınlanan ilk karikatürümü hiç unutamam. Kıbrıs Türk Federe Devleti Bakanlar Kurulu “Pile yurt dışı sayılacak” şeklinde, bir karar almıştı. Ben de oturdum, bir karikatür çizdim. Havada bir uçak gitmekte. Uçaktan şöyle bir anons yapılıyor: “Sayın yolcularımız: Lütfen kemerlerinizi bağlayınız, Pile Hava Alanı’na inişe geçiyoruz.”

Kıbrıs Türk Basını’nda yayınlanan ilk karikatürümdür bu. Hiç unutmam, 20 tane gazete satın aldım. İnanılmaz bir sevinç, inanılmaz bir heyecan. Sevincimi, heyecanımı paylaşmak için, yakın arkadaşlarıma dağıttım gazeteleri. Arkası geldi. Her hafta beş – altı karikatür çiziyordum. Çizdiklerimin içerisinden bir iki tanesi yayınlanıyordu.

 

Karikatürleriniz güldürmek için çizilen karikatürlerin çok dışında. Bu tarzın bir adı var mı?

Bu tarz karikatürün adına “Çizgiyle Mizah” denir; öncelikli amaç izleyiciyi güldürmek değildir. “Çizgiyle Mizah” tarzı karikatürlerde yansıtılan konular, izleyicinin gülmezden önce düşünmesini, konuya bir yorum getirilmesini sağlar. Gülme (mizah) eylemi en son gelir.

 

Dünya’da etkisinde kaldığınız karikatürcüler var mı?

Saul Steinberg (ABD), Ferruh Doğan (Türkiye), Miko Dikov (Makedonya), Miroslav Bartak (Çek Cumhuriyeti), Yalçın Çetin (Türkiye) isimli karikatür ustalarının geometrik ve grafik tarzdaki eserleri beni etkilemiştir. Çizgi tarzımın oluşmasında bana zemin hazırlamıştır.

 

Sizce karikatür çizmek bir yetenek mi yoksa öğrenilebilir mi?

Her ikisi de olabilir fakat karikatür çizerken bilgi ve kültür birikimi olması şarttır. Yetenek, bilgi ve kültür birikimi yoksa çizilen karikatür karikatür olmaktan çok bir vinyet (çizim) olarak kalır ve hiçbir anlam taşımaz.

 

Gerek Dünya’da gerekse ülkemizde düzenlenen karikatür yarışmalarından kazandığınız birçok ödülünüz var. Bu gurur verici bir olay. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Her yıl 200’e yakın ulusal – uluslararası karikatür etkinliğine katılıyorum. Karikatür yarışmalarına katılırken “ödül kazanayım” amacı ile katılmıyorum. Amacım, çizdiğim karikatürlerin sergilenmesi ve yayınlanan albümlerde yer almasıdır. Karikatür yarışmaları sayesinde, dünya karikatür sanatının gelişimini yakından takip edebilmektir.



İleriki adımlar yeni projeler neler?

Sponsor bulabilirsem eğer, arşiv ve belgelere dayalı, 30 yıllık kişisel karikatür serüvenimi yansıtacak [1983 – 1990,  1991 – 1999 ve 2000 – 2010 yıllarını kapsayan], üç ayrı otobiyografik kitap yayınlamayı düşünüyorum.

 

Hüseyin Çakmak’ın en büyük hayali (ütopyası) nedir?

Günlük bir gazetede sadece karikatür çizerek hayatımı kazanmak. Bu ülkeye Uluslararası Karikatür Müzesi kazandırmak. Uluslararası Karikatür Müzesi konusunda birilerinden yardım veya bir hayır gelemeyeceğini çok iyi bildiğimden, piyango bileti alıyorum. Elbet bir gün büyük ikramiyeyi kazanacağım. Bana da çıkabilir.

Gelecek ay devamı var…
Röportajımız Gappelleri Fuad Dayı’yla devam edecek…