Feriha TEL

Baba Yılmaz Sakallı 1958 yılında Hamitköy'de doğdu. 12 yaşında Lefkoşa'da Hüseyin ustanın yanında çırak olarak hasır sandalye yapımını öğrenmeye başladı. Bir yıl orada çalıştıktan sonra, yine Lefkoşa'da yaşayan Kıbrıslı Rum ustanın yanına girdi. 8 yıl da orada çalıştı. 1974 yılında askere çağırıldı. Daha sonra ülkenin o dönem içinde bulunduğu ekonomik koşullardan dolayı bir çok genç gibi 2 yıllığına Arap Ülkelerine çalışmaya gitti. Para biriktirip adaya öyle geri döndü. 

"24 yaşında kendi dükkanını açtı"

1982 yılında Lefkoşa’da bulunan Girne Kapısı’na çok yakın bir yerde kendi dükkanını açtı. Birkaç yıl içinde de Anibal’ın orada Çağlayan bölgesinde kendi dükkanı satın aldı ve taşındı. Yanında 10-15 kişinin çalıştığı yılları hatırlıyor Yılmaz Usta. O zamanlarda var olan sinemalar ve kahveler hep hasır sandalye kullanırdı. Sinemaların kapanmaya başladığı dönemden sonra da restorantlar açılmaya başlamıştı ve hasır sandalye üreticileri sandalye üretmeye çoğu zaman yoğun talepten dolayı yetiştiremiyorlardı. 

"Plastik sandalyeler adaya gelince, hasır iskemlelerin pabucu dama atıldı!"

Plastik sandalyelerin adaya ilk ithal edilmeye başlandığı zamanlarda, hasır sandalyeye talep çok azaldı. Hem ucuz hem de farklı seçeneklerle sunulan plastik sandalyeler özellikle işletme sahipleri için çok cazip geldi. Hasır sandalye ustaları yanlarında çalışan emekçileri ve çırakları yavaş yavaş işten durdurmaya başladılar. O dönem hasır sandalyeciler için çok zor geçmişti.

 "İnsanlarda eskiye dönüş başladı."

Plastik sandalyelerin adaya gelmesiyle hasır sandalyelere azalan talep, plastik sandalyelerin erken kırılmalarıyla ve dayanıksız olmalarıyla tekrardan arttı. Bir çok işletme ucuz fiyata aldığı plastik sandalyeleri çok uzun süre kullanamadığını fark etti. Oysa hasır sandalyeler yıllarca dayanıyordu. Bunun yanı sıra son yıllarda insanlarda eskiye dönüş başladı. Halkımızda farkındalık arttı, yerli üretim ve kültürümüze ait ürünlere sahip çıkılmaya başlandı. Şuan insanlar hem evlerinde hem de iş yerlerinde tekrardan hasır sandalye tercih etmeye başladılar. 

"Hasır sandalyeyi sıfırdan onlar üretiyor."

Yılmaz Usta, her hasır sandalye ustasının, sazın iyisinden, ne zaman kesileceğinden ve nasıl kesileceğinden anladığını ifade ediyor. Hasır sandalye ustaları sazları kendileri buluyor, kendiler kesiyor ve birkaç hafta süren kurutma işlemini gerçekleştriyorlar. Kurutulan sazlar deste deste bağlanıp saklanıyor. Kullanacakları zaman sazları kırılmasınlar diye  tekrardan ıslatıp sandalyeye öyle örüyorlar. Her hasır sandalye ustası sandalyenin ahşap kısımlarını da kendisi kesiyor, sandalyenin kurulumu için deliklerini açıyor ve en son bitiminde cam kağıtlayıp, cila işlemini gerçekleştiriyor. 

"Yanlış yöntemlerle sazları kuruttuk!"

Hasır sandalyelerin olmazsa olmazı olan sazlar su olan her yerde yetişebiliyor. Haziran ayından başlayarak, Ekim ayının başına kadar, soğuk havalar başlamadan ve sazlar kurumaya başlamadan önce iskemle ustaları sazları kesmek zorundalar. Fakat hasır sandalye ustaları artık saz bulmakta çok zorlanıyorlar. Yıllar içinde barajlara, göletlere ve derelere sineklerden kurtulmak için, otları kurutucu ilaçlar atıldı. Bunlar da sazların kurumasına sebep oldu. İki sene önce adada hiç saz bulamayan hasır sandalyeciler, o yıl sazları Türkiye'den getirtti. Türkiye'de böyle bir üretim olmadığı için gelen sazlar işlenebilecek durumda değillerdi. O yıl meslek için çok zor geçti. 

"Ramadan, baba mesleğini devam ettirecek!"

Yılmaz Sakallı'nın oğlu Ramadan Sakallı 1991 yılında Lefkoşa'da doğdu. 14 yaşında okulu bırakarak babasının yanında çalışmaya başladı. Arada askerliğini yaptı ve bu işten hiç vazgeçmedi. 12 yıldır babası ile birlikte hasır sandalye üretiyor. Ramadan kendini bildi bileli bu mesleği sevdiğini ve çok küçük yaşlardan bu işi devam ettirmek istediğini aklına taktığını anlatıyor. Babası onu daha fazla okutmak istese de, O, zanaat öğrenip, bu işi devam ettirmekte ısrar etti.  

"Hamitköy’de iskemlede tek adres!"

Yılmaz Usta ve oğlu Ramadan 7 yıl önce Lefkoşa Çağlayan Bölgesinde bulunan dükkanlarını Hamitköy'e taşıdılar. Baba oğul şuanda burada birlikte üretim yapmaya devam ediyorlar. Yeni evlenecek çiftlerin ve yeni açılacak işletmelerde son yıllarda hasır sandalyelerin tekrar tercih edilmeye başlaması onları mutlu ediyor. Birçok kişide akrabalarından veya ailesinden bulduğu atıl durumda olan hasır sandalyeleri yeniden tamir ettirmek için dükkanlarına getiriyor. Eskiye yeniden can vermek, hasır sandalye ustalarının en büyük heyecanı. 

"30 senelik sandalyeler!"

Yılmaz Usta bir hasır sandalye ürettiği zaman en az 30 sene dayandığını belirtiyor. Kısa bir süre önce Çağlayan Gazinosuna 30 sene önce yaptığı sandalyeleri getirmişler, hala sapasağlam duruyorlarmış, hiçbirinde açılma olmamış. Biraz tamir, cila ve yeniden saz örülerek, yeni gibi olmuş sandalyeler. Eski Konak Meyhanesi gibi birçok restorant 10 yıldan fazladır onların hasır sandalyelerini kullanıyor. 1974'den sonra evlerde bulunan sandalyeler geliyor tamir için, ve bir çoğu da bulundukları zaman bile eski olan sandalyeler. Kim bilir belki 40 senelik, belki 50... Yılmaz Usta yaptığım her hasır sandalyeye en az 10 sene kefilim diye iddia ediyor.  

"Hasır sandalyelerin hikayeleri!"

55 yaşlarında bir adam girmiş bir gün dükkandan içeriye, elinde 3 eski hasır sandalye ile. Bu hasır sandalyeler evde atılı duruyorlardı, kullanmak istemezdim ama 12 tane plastik sandalye aldım, hepsi sırayla kırıldı, çatladı demiş. En son da kendisi kırılan plastik sandalyelerden biri ile yere düşünce, isyan etmiş ve hasır sandalyeleri kaptığı gibi Yılmaz Usta ve Ramadan'ın yanına gelmiş. Adam umutsuz, çok eskidirler ama olursa bu hasır sandalyeleri bana tamir edin demiş. 1 hafta sonra dükkana geri geldiğinde, Ramadan müşterisine, ‘al da hazırdır sandalyelerin deyip' eliyle işaret etmiş. Adam işaret edilen yöne bakmış ama sandalyelerini görememiş. Tamir edilen hasır sandalyelerin, yeniden farkı kalmıyor çünkü. Onlar da sürekli böyle durumlarla karşılaşıyor ve bu eğlenceli hikayeleri herkesle paylaşıyorlar. 

"Üretim; yaşamak demek!"

Yılmaz Usta için üretim; işlemek, yani hayatta olmak ve yaşamak demek. Üretmek için sarf etmek ve karşılığında kazanç demek. 

Ramadan'a göre ise üretim, zevk demek, güzellik demek. Yaptığı bir ürünü insanlara beğendirmek demek. Ürettiğini önce kendisi beğenmeli diye de ekliyor, kendisinin beğenmediği bir üretimi, insanların beğenisine sunamadığı gibi, kendinin beğendiği her ürünü de insanlara gönül rahatlığı ile sunduğunu ifade ediyor.