Diva ULUÇAY

4 günlük İtalya ziyaretimiz Bergamo Havaalanı’nda başlıyor. Oradan Milano’nun merkezine özel bir otobüs şirketiyle 1 saatte varıyoruz. Şehir içi ulaşım metroyla çok kolay ve ucuz, ama uzak mesafeye gitmeyecekseniz şehri yürüyerek keşfetmek en iyisi. Hele de bizim gibi seyahat meraklısıysanız, sizi ne dondurucu soğuk ne de yağmur durdurabilir.

Milano’nun en ünlü yeri tarihi Duomo Meydanıdır.  Bu meydanda bulunan tarihi Duomo di Milano Katedrali dünyanın en büyük gotik tarzdaki Katedrali olarak bilinir. Meydana vardığınızda gözümüze çarpan ilk şey, mimarisi ve çok detaylı motifleriyle sizi büyüleyen bu katedral olur. Katedral’in içi, dışı kadar heybetli değildir. Fakat eğer şanslıysanız bir ayine rastgelebilirsiniz. Biz katedrali ziyaret ederken günlerden pazar ve ayini izleme fırsatını yakalıyoruz. Yine Duomo meydanında, dünyanın ilk alışveris merkezi olarak bilinen tarihi Galleria Vittorio Emanuele II bulunmaktadır. Bu alışveriş merkezinin ortasında bulunan boğa resimli mozaiğin cinsel organına topuğunuzla basıp kendi etrafınızda dönerseniz dileğinizin gerçekleşeceği yönünde söylentiler vardır. İnanıyorsanız denemeye değer, inanmıyorsanız yine de eğlence niyetine yapın!

Dünyanın en güzel opera binası olarak bilinen La Scala Tiyatrosu da Milano şehir merkezinde yer almaktadır. Eğer operaya meraklıysanız bir gösteriye yer ayırtabilirsiniz. Opera binasında çalışmalar olduğu sırada içeri girmek yasaktır ama müzesini gezebilir ve camlı kutulardan bakarak kocaman büyüleyici salondaki provayı birkaç dakikalığına da olsa izleme şansı yakalayabilirsiniz.

Bohem mahallesi olan Brera aynı zamanda Güzel Sanatlar Akademisine de ev sahipliği yapar. Moda, astronomi, botanik ve sanat gibi çeşitli dalların okutulduğu tarihi okul görülmeye değer. Brera mahallesindeki bohem sanat ve antika dükkanlarına göz atabilir ve sokaktaki barların bir tanesinde mola verebilirsiniz. Sokak boyunca devam ettiğinizde gece hayatının olduğu Corso Como ve Corso Garibaldi bölgelerine gelirsiniz. Bu bölgeler lüks restoranları ve gece kulüpleriyle ünlüdür.

Daha güneydeki Navigli bölgesi ise geleneksel İtalyan eğlencesi arayanlar için uygun bir semt. Birbirinden güzel şarap evleri bu bölgenin öne çıkanları arasında. Biz, bu bölgeye ziyaretimizde yolumuza çıkan eski bir şarap evine giriyoruz. İçeride 18. Yüzyıldan kalma antika eşyalar var. Özellikle de antika içki dolabını çok beğeniyoruz. Duvarda çıplak kadın resimleri dikkatimizi çekiyor. Bir süre sonra oranın sahibi olan beyle sohbet etmeye başlıyoruz ve mekanın 1922’den 1953’e kadar genel ev olarak kullanıldığını öğreniyoruz. Kadınların tarifeleri ise hala daha duvarda asılı duruyor…

Biraz da alışveriş… Birçok ünlü İtalyan markasının merkezi olan Milano’daki Montenapoleone bölgesi lüks mağazalarıyla göz dolduruyor. Armani’den Gucci’ye, Salvatore Ferragamo’dan Valentino’ya kadar birçok büyük İtalyan haute couture markasının kocaman mağazalarını bu bölgede bulmak mümkün. Bir moda düşkünü için cennet sayılabilecek bu mekanda dolaşarak son trendler hakkında fikir sahibi olabilir, alışveriş yapabilir ya da sadece vitrinleri seyredebilirsiniz! Milano aynı zamanda outletleriyle de ünlü bir şehirdir. Yalnız outletler şehir içinde değil, markaların mağazalarından hayli uzakta, şehir dışında bulunuyor. Son zamanlarda özel alışveriş ve outlet turları iyice yaygınlaşmış durumdadır.

İtalya’daki üçüncü günümüzde arabayla günübirlik Milano’dan Venedik’e gidiyoruz. Eğer şehirler arası seyahat edecekseniz navigasyonlu araba kiralamak çok iyi bir fikir! Yolculuğumuz molalarla birlikte yaklaşık 2 buçuk – 3 saat sürüyor. Yol boyunca durup mola vermeniz için birçok uygun mekan var. Venedik şehri yaklaşık 118 adacıktan oluşur. Adacıkları birbirinden ayıran kanallar ve onları birbirine bağlayan köprüler Venedik’i tam bir rüya şehir haline getiriyorlar. Tarihi Venedik şehri içinde kesinlikle motorlu taşıt yoktur. Ulaşım gondollarla, su taksileriyle ve diğer su motorlarıyla yapılıyor. Şehrin büyüsü içerisinde, yürüyerek San Marco Meydanı’na gidiyoruz. Yürürken çeşitli hediyelik eşya dükkanlarında durarak Venedik’e özgü maskelerden ve cam işlerinden satın alıyoruz. Rialto köprüsünden geçerken Büyük Kanal’a karşı fotoğraf çektiriyoruz. Burada manzara harika… Rialto köprüsünün altında,  Büyük Kanal’ın kenarlarında pazar yerleri kuruluyor. San Marco Meydanı’na vardığımızda deniz kenarında eşsiz manzarayı izleyerek soluklanıyoruz. Bilinen en güzel Bizans mimarisi örneklerinden olan San Marco Bazilikası meydanda göz kamaştırıyor. Geri dönüşü su taksisiyle yapıyoruz. Eğer isterseniz su taksileri ya da gondollar size şehir turu yaptırabilir, yalnız bunların fiyatları biraz pahalı.

Son olarak, eğer İtalya’ya giderseniz, muhteşem makarna ve pizzalardan tatmayı, İtalya’ya özgü içkiler olan limoncello ve campariyi denemeyi sakın unutmayın. Değişik boyut ve şekillerdeki makarnalardan satın alıp evinize getirmek, ziyaretinizden çok sonra bile bir İtalyan akşamı yaşamanızı sağlayacaktır.