Öyle bir hayat yaşladım ki, cenneti de gördüm cehennemi de,
Öyle bir aşk yaşadım ki, tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendime bir sahne
buldum oynadım.

Öyle bir rol vermişller ki, okudum okudum, anlamadım.

Kendi kendime konuştum, bazen evimde, hem kızdım hem
güldüm halime,
Sonra dedim ki, söz ver kendine.

Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,

Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin;

U
çmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin,

Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin!

Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım.

Öyle çok değerliymiş ki zaman, hep acele etmem bundanmış anladım.
 
 
Ben de bu kez Friedrich Nietzsche’in bu dizeleriyle başlamak istedim yazıma. Türkiye’nin sayılı yerel acente sahiblerinden, Türkiye’de Thomascook Scandinavia operasyonunu gerçekleştiren, Bastıyalı Seyahat Acentesinin sahibi, Mehmet Bastıyalı da Nietzsche’den bu alıntıları alarak Türkiye turizmini anlatı.
 

Turizmin içinde yer alan kişiler olarak öyle bir yaşam sürmekteyiz ki diyor Sayın Bastıyalı, sonunda hepimiz de birer Nietzsche olacağız! Olacağız olmasına da, o hiç değilse sonunda acele etme nedenini anlamış, oysa biz KKTC’de turizmin ne anlama geldiğini ve giderek zaman içerisinde turizm uçağını kaçırmaya başladığımızı pek anlamadık. Türkiye 2010 yılında Avrupa’dan adeta turist akını yaşıyor. Tur operatörleri ayni zamanda gelecek yıl Türkiye programlarını artırma kararı aldılar.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) 500 büyük sanayi kuruluşu araştırması sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre işsizlik hızla artarken, sanayi artık yeni iş alanı açmadığı gibi mevcut çalışanların sayısı da 2009’da yüzde 5.1 düştü. Oysa, Sanayide istihdam edilen kişi sayısı giderek azalırken, turizm sektöründe çalışan sayısı her yıl artmaya devam ediyor.

İşte ülkemizde her turizmci gibi benim de bir hayalim var. Kuzey Kıbrıs turizmi, Akdeniz’deki adalar arasında örnek bir turizm merkezi ve vazgeçilmez bir destinasyon olması. Bunu da başarabilmesi için ülkemizde her şey var. Turizme inanan, gönül veren, yatırım yapan, bu sektörde çalışan insanlarımız, beyinlerimiz var. Türkiye turizminin gelmiş olduğu bugünkü duruma bizler neden gelemiyoruz? İnanın, 20 yıldır turizmin içerisinden bir olarak hergün bu soruyu soruyorum kendime. Acaba biz 
Nietzsche gibi acele etme hevesimizi de mi kaybettik diye düşünmeye başladım. Fakat, hemen kendimi toparlayıp hayta öğrendiğim bir felsefeyi, ‘hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamamız’, gerektiğini hatırladım. 2010 yılında, KTHY’nin operasyonlarını durdurması ile KKTC turizmi büyük bir belirsizliğe girdi. Hergün Otellerimiz ve acentelerimiz alternatifler bulmak için koşturup duruyorlar. İngitere’deki tur operatörleri alternatif destinasyonlar arayışı içerisine girdiler. Devlet ülkemize turist getiren tur operatörlerinin içerisine düşmüş olduğu bu duruma el atıp desteğini vermez ise 2011 yılında KKTC turizmi diye birşey konuşmak mümkün olamayacak.  Fakat, Nietzsche’in de dediği gibi korkarak yaşarsak, komşu ülkelerimizde yaşanan turizm hariketlerini de uzaktan seyrederiz. Böyle durumlara düşmemek için gelin hepimizin hayali olan Kuzey Kıbrıs turizmini Akdeniz bölgesinde hak ettiği noktalara taşıyalım. Ancak ülke ekonomisin sorunlarını bu şekilde aşabililiriz.  Hükümetler artık Turizmi bir devlet politikası haline getirmesi zamanı gelmiştir. Artık herkes işin özünü kavrayarak, turizm’de en değerli faktörün zaman olduğu gerçeğini anlayalım.
 

Zaman kavramının doğru algılanması ve uygulanması mihenk taşı niteliğindedir. Bunun için de devlet, ülkedeki tüm sivil toplum örgütleri ve özel sektör temsilcileri bir araya gelerek bir turizm otoritesini kurma zamanı gelmiştir.Sektöre direk ve dolaylı hizmet veren birliklerin yetkililerinden oluşacak böyle bir oluşum, turizm sektörünü ve ülke ekonomisini sağlam bir zemine oturtacağı kesindir. KKTC turizminin gelişmesine ışık tutacak bu yapılanmanın biran önce devreye girmesi büyük önem arzetmektedir. Zamanı doğru ve dikkatli kullanarak gelecek yıl önümüzdeki engelleri şimdiden aşarak ‘Başrol 2011 KKTC Turizmi’ konulu oyunu sahneye hemen koyalım. Aksi taktirde bırakın başrolü onmayı, oyun oynayacak bir sahne bile bulamayız. Ben böyle bir oyunu sahneye ‘koyamama’ gibi bir engel göremiyorum. Hep birlikte birlik ve beraberlik içinde çalışalım...